MÜZİSYENLER -1-
İnceleme ve araştırmamızın en büyük bölümünü müzik ve müzisyenler teşkil ettiğinden alfabetik sıraya göre fasıllar halinde onların biyografilerini paylaşmaya devam ediyoruz.
ABDULLAH MERVÂRİD
(d.?-ö.1516)
Sultan Hüseyin Baykara (1438-1506) zamanının, şair, hattat ve müzisyenlerindendir.(Babür, age.C.2
s.191)
Hâce Şihâbüddin Abdullah Mervârid olarak da tanınır. Babası Destur-ı Azam Hâce Şemsüddin Muhammed Mervârid, yıllarca sultanların vezirliğini yapmış, bu vazifesi vesilesiyle Devrin din bilginleri ile fikir alışverişinde bulunarak, onlardan faydalanmış ve dindar, hayır işleri ile meşgul olan iyi bir zattır ve Kirman'ın ileri gelenlerindendir. (Devletşah, age.C.4 s.589-590)
Abdullah Mervârid'de devlet mertebelerinde görev almış sonrasında yükselmiş, mukarrep ve Bey olup, sultanın yakın çevresinde yer almıştır. Devlet adamlığının yanısıra pekçok fazilete sahip bir sanatkar olarak bilinir. Çok iyi bir şairdir şiirde "Beyâni" mahlasını kullanmıştır. Bir hattat olarak da oldukça ünlenmiştir. Muhtelif yazı şekilleri arasından özellikte Tâlik'i iyi yazdığı belirtilmektedir. (Babür, age.C.2.s.191). İnşaasından övgüyle bahsedilmektedir. Devletşah tezkiresinde kendisinin yazıdaki mahareti hakkında şu tanımlama yapılmaktadır:
"Yazısı güzellikte tavus kanadı, inşası fikir itibarıyle ruh gibidir."( Devletşah, age.s.539)
Onun musıki ile olan ilgisi kanun çalmasından ileri geliyordu, devrinin en iyi kanun üstadı olarak bilinir ayrıca kanunda girifti yapmayı da onun icad ettiği söylenmektedir. Babür'de şu şekilde anlatılmaktadır:
" Kanunu, onun kadar iyi çalan adam yoktu o kanunda girifti yapmak onun icadıdır" (Babür, age.C.2s.191)
Onun şairliğine bu devrenin en önemli üstadı pek çok alimin hocası olan Abdurrahman Cami'nin "ilkbaharda benim toprağımda gül, bittiği vakit onun goncaları benim yüreğimin kanı ile mülemma olur" şiirine söylediği şu nazireyi örnek olarak verebiliriz:
"Ah gönlüm kimden vefa ümit ettiyse ondan ümitsizlikten başka birşey eline geçmedi"(Devletşah age.C.4.s.590)
ABDÜLKADİR MERÂGİ (BİN GAYBİ)
(1350?60-1435)
14.yy ortalarında, Güney Azerbaycan'ın Meraga kentinde doğan Abdülkadir Meragi' nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 1350 1360 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır yetişme çağında ilköğrenimini ve eğitimini pekçok ilimde ve mûsıkîde döneminin en ünlü isimlerinden olan babası Gıyasettin Gaybi'den alan Merâgi onun kendisine mûsıkî eğitimi verme sebebini Kur'an ezberletmek ve gereken nağmeleri öğrenerek beğenilen ezgilerle okumasını sağlamak şeklinde açıklıyor. Babasından aldığı eğitimin ardından din, müzik, edebiyat ve hat sanatı konularında da eğitim gören Abdülkadir Merâgi'nin çocukluk ve ilk gençlik dönemlerine ait bilgiler hiç yok gibidir. ( Bardakçı, M.age.s.21)
Pekçok dönem ve padişah görmüş, pekçok sarayda önemli bir yer tutmuş ve dönemin hükümdarlarının hayranlıkla övdüğü, Merâgi, ilk olarak Celâyirliler hanedanında karşımıza çıkar. Celâyirlilerden ilk önce Sultan Üveys'in (1356-1376) sarayında bulunan Hoca Abdülkadir sultanın büyük takdirine, ilgi ve lütuflarına mazhar olarak mûsıkîde büyük şöhrete sahip olmuştur. (Bardakçı, age.s23)
Sultan Uveys'in ardından tahta geçen Hüseyin Celâyir'in sarayında bu hükümdar tarafından oldukça ilgi ve lütuf görmüş ayrıca sultanın mûsıkide hocalığını yapmıştır. Hatta Sultan Hüseyin Celâyir şu ifadelerle hocasına teşekkürünü arz etmiştir.
"...bu kulu şu fende ve daha bir çok fenlerde behre sahibi kılarak kudretini gösterdi"... (Bardakçı, age.s24)
Bu sırada 1378 yılının Ocak ayında Erdebil'deki Safevi Şeyhi Sadrettin'in de huzurunda bulunmuş, kendi icadı olan "Sâz-ı Tâsat" isimli çalgıyı çalmıştır.
Sultan Hüseyin Celayir'in sarayında geçen ve Meragî ile ilgili hemen her kaynakta aktarılan hocanın musıki de kendini aşması ve sanat hayatının dönüm noktası olarak kabul edebileceğimiz 100000 dinarlık nevbet i mürettep bahsi ise şu şekilde gerçekleşmiştir:
10 Ocak 1377'de Sultan Hüseyin'in Tebriz'deki sarayında Hace Şeyh'ül Kucec, Emir Şemseddin Zekeriya, Mevlânâ Celâleddin Fazlullah'ul Abidi, Hâce Razıyeddin Rıdvanşah ve Ömer Şah gibi dönemin önemli bilgin ve müzisyenlerinin ve teorisyenlerinin bulunduğu bir musıki meclisinde konu o dönemin müzik formlarının en genişi olan bir eserin birkaç gün içinde bestelenmesinin imkansız olduğu iddiya edilir.
Abdülkadir burada konuya dahil olarak kendisinin "Allahın izniyle" hergün bir Nevbet-i Müretteb besteleyebileceğini söyler ve birkaç gün sonra başlayacak olan Ramazan ayı boyunca günde bir nevbet i mürettep besteleyerek arife gününde 30 nevbet i mürettebi tekrardan icra edeceğini öne sürer.
Bunun üzerine Rıdvanşah, Merâgi'ye kabul ederse kendisi ile 100 bin altın dinarlık bir bahse girebileceğini söyler ve orada bulunanların şahitliğiyle bahse girerler.
Yalnız bu bahse girerken Merâgi, sözlerine, makamların ve usullerin önceden belirlenerek her gün kendisine o gün bestelenecek eserle ilgili olanın verilmesi şartıyla girer. Bu istek üzerine Sultan Hüseyin, tartışmaya müdahale eder ve beyitlerin Hâce Şeyh'ul Kucec, Emir Zekeriya, Mevlânâ Celaleddin Fazlullah ve Hâce Selman-ı Sâveci tarafından huzurunda belirlenmesinin, makam ve ikâları ise Rıdvanşah'ın tespit etmesini emreder. Yine, Sultanın emriyle ilk nevbetin beyitlerinin Arapça olanlarını, Mevlana Celaleddin, Farsça olanlarını Hâce Selman, Sultan adına düzenlenmiş olarak hemen orada hazırlayaca Abdülkadir 5 kıtalık bu eserin ilk 4 kıtasını Hüseyni makamını, son kıtasını ise 12 makam ve 6 âvâzeyi kullanarak hemen orada ilk Nevbet-i mürettebi besteleyecekti. Bu emri yerine getiren Merâgi, Sonraki günlerde de bu sözünü tutmuş ve sonunda 30 Nevbet-i Mürettebi bir kez daha Arefe günü Sultan Hüseyin'in huzurunda icra ederek bahsi kazanmıştır. Bahsin bu şekilde nihayet bulunmasıyla Rıdvanşah'da 100 bin dinarı, Abdülkadir'in evine kızıyla yollar.
Sultan Hüseyin'in vefatıyla tahta geçen Sultan Ahmed Celâyir (1392) zamanında da Sultan'ın birinci hanendesi ve nedimi olarak yine Celâyir sarayında aynı saygı ve hürmetle yerini aldığını gördüğümüz Merâgi, Sultan'a çok yakın olup, daima sohbetlerinde bulunmuş ve Ahmed Celâyir'e bağlılığıni, sevgisini diğer saraylarda bulunduğu süre içinde bile korumuştur.(Farmer,H.G."Abdülkadir", İ.A.C.1 İstanbul, 1965, s.83-85)
1386'da Timur'un Tebriz'i alması ile Ahmed Celâyir Bağdad'a kaçmış ve Merâgi'de onunla birlikte gitmiştir. Fakat 7 yıl sonra 21 Ağustos 1393'de Timur'un Bağdad'a hareketi ile oradan da kaçmışlar Ahmed Celâyir Mısır'a gitmiş onunla birlikte kaçan ailesi -aralarında Merâgi'nin de bulunduğu- Bağdad'ın seçkin sanatçıları ve ileri gelenleri Kerbelâ'da yakalanmışlardır. Bunun üzerine Merâgi Bağdad'a gönderilmiş ve Emir Timur'un huzuruna çıkmıştır. Bu olaydan sonra diğer sanatçılarla beraber Semerkand'a yollanan Abdülkadir Merâgi burada çok iyi karşılanmış kendisine köy, ev, bağ ve bostan bağışlanmış, Timur kendisini sık sık dinlemiş ve ailece de yakınlığına kabul etme lütfunda bulunmuştur.
Merâgi, daha sonra Semerkand'dan ayrılır ve Tebriz'de Timur'un oğlu Miranşah'ın yanında nedimi olarak bulunur.
Ancak Miranşah'ın geçirdiği bir kaza nedeniyle yönetimden uzaklaşmak zorunda kalınca Emir Timur torunu Ebubekir'e yönetimi devretmiş ancak oğlunun geçirdiği bu kazadan içlerinde Abdülkâdir Merâgi'nin de bulunduğu nedimlerini sorumlu tutarak idamlarını ferman buyurmuştu. Bu fermandan erken haberdar olan Merâgi derviş kıyafeti ile tebdili kıyafet Bağdâd'a Sultan Ahmed Celâyir'in sarayına sığındı ise de 1401'de Emir Timur'un Bağdad'ı işgâli sırasında yakalanmış ve hakkındaki hükmün infazı için huzuruna çıkarılmıştır. Ancak Emir Timur'un huzurunda hafızlığının da getirdiği kabiliyetle etkileyici üslûbuyla Kuran-ı Kerim Kıraat eden Abdülkâdir Merâgi Sultanın affına mazhar olarak canını kurtarmış ve tekrardan Emir Timur'un hizmetine alınmıştır. 1405 senesinde Emir Timur'un vefatına kadar yanında bulunan bestekâr daha sonra Timur'un oğlu Mirza Şahruh'un (1405-1447) sarayında Herat'da bulunmuştur.
Abdülkâdir Merâgi Mirza Şahruh'un sarayında da oldukça güzel günler geçirmiş ve 1405 yılımda tamamladığı mühim eseri Câmi'ül Elhân'ı kendisine ithaf etmiştir. Bundan sonra yazdığı Makâsıdü'l Elhân'ı 1421'de Osmanlı Padişahı II.Murad'a ithaf etmiş ve Bursa'ya gelerek Padişah'a eserini sunduğu o sıralarda Osmanlı'da yaşayan karışıklıklar nedeniyle sarayda fazla kalamayarak ülkesine döndüğü rivayet edilmektedir. Ancak Timur tarihi açısından önemli bir kaynak olan Habibü's Siyer'de Şahruh'un yanından hiç ayrılmadığı bilgisi ve Merâgi'nin otobiyografisinde II.Murad'a değinmemiş olması Osmanlı'ya gelmediğini o sıralarda çok yaşlı olması bu eseri oğlu Abdülaziz Çelebi ile göndermiş olabileceği fikrini düşündürtmüştür.(Agayeva, Süreyya, Seminer, İTÜTMDK, 2000) Abdülkadir Meragi'nin 3 oğlu vardı. Nureddin Abdurrahman (d.1394), Nizameddin Abdürrahim (d.1397-98?), Abdülaziz Çelebi ise en küçükleridir kendisinin oğlu olan Mahmud Çelebi'de mûsıkîşinasdır. (Bardakçı, M. age s42, Farmer, H.G. agm)
SANATI VE ESERLERİ
Bu devrin en büyük musıki üstadı, bestekarı nazariyecisi ve ud çalmaktaki meşhur mahareti ile sazendesi, mükemmel sesiyle de hanendesidir, Abdülkadir Merâgi.
Müzik nazariyatı adına Osmanlı öncesi Türk İslam geleneği, Farabi ile başlamış ve İbni Sina, Urmevî, Şirazi ile devam etmiş ve Abdülkadir Merâgi ile nihayet bulmuştur.
Merâgi, kaleme aldığı eserlerinde sadece nazariye değil devrin musıki meclisleri, bu meclislerde yer alan mûsikîşinaslar, çalgılar, devrin icra formları, hükümdar, hayatları, vs. gibi o dönem hakkında önemli bilgiler veren pekçok konuyu işlemiştir.
Bugünkü elde bulunan 35 40 kadar eserin ise Merâgi'ye ait olup olmadığı halen tartışılmakta ise de o eserleri, hocanın üslubundan etkilenen musıkişinasların bestelemiş oldukları ve Meragi'ye atfettikleri görüşü daha yaygındır. Etem Ruhi Üngör ise bu eserlerin Abdülkâdir Merâgi'ye atfettikleri görüşü daha yaygındır. Etem Ruhi Üngör ise bu eserlerim Abdülkadir Merâgi'ye ait oldukları görüşü üzerinde durmaktadır. 17.yy'a kadar Osmanlı'da Türk Mûsıkî'sinin temeli Merâgi ve neslinin devamı oğlu Abdülaziz Çelebi ve torunu Mahmut Çelebi'ye dayandırılmaktadır.
ESERLERİ
-CÂMİ'ÜL ELHÂN
Mukaddime,.12 bab ve hatimeden meydana gelen eserin mukaddime bölümü Mûsıkînin tarifi, doğuşu, konuları, ilmi prensipleri, sebep ve sonucu şeklinde 5 fasıldan oluşmaktadır. Genel olarak 12 bâbın içerdiği konular, ses ve nağmenin oluşumu, Urmevî'nin ses sisteminin elde edilmesi ve başka sistemlere göre yorumu, buudlar meselesi, cinsler, dörtlü-beşliler, tabakalar ve devirler, tel pozisyonları ile beraber, Ud-ı kadim ve Udi kamil sazlari, 12 makam edvârının tabakaları, 7 avaze, Şirâzî, Urmevî ve Merâgi'nin birbirlerinin çalışmaları ile görüşleri, meşhur devirleri, Arapça ve Farsça nağme adları avaze-şube ve perde ilişkileri, dem, ud icrası, taksim icrası, taksim, çalgılar ve özellikleri, eski ikâ devirleri yeni ikâ devirleri ve Merâgi'nin icadı olan devirler, nağmelerdeki duygu unsuru, altı parmak ile usûl icrası ve mûsıkî formları şeklinde sıralanabilir.
Hatime 6 fasıldır, mûsıkî öğrenmeye başlayanların uymaları gereken meclis âdâbı değişik meclislerde icraları için bestelenmiş eserlerin güfteleri, mûsıkîde tecrübe sahibi olmak, kökler, ünlü mûsıkîşinaslar ve şedd bahislerini içerir.
Eserin Bilinen Nüshaları (Farmer,H.G agm s.94, Bardakçı, M. age s.140)
1. Oxford Bodleian Lib. Marsh 282. 1405'de kendi el yazısı ile yazdığı ve oğlu Nureddin Abdurrahman'a hediye ettiği, 1413'te ise geri alarak tekrar gözden geçirdiği nüsha.
2. İstanbul Nuruosmaniye Küt., no.3644. 1415 tarihli Şahruh'a ithafın yer aldığı, yine kendi el yazısı ile kaleme alınmış nüsha.
3. Aynı kütüphanede, 3645 nolu nüsha. Bir önceki ile farklılık göstermektedir.
4. Bodleian Lib.,Ouseley no.264' bulunan, 1418'de Şahruh'un oğlu Mirza Baysungur'a ithafen kaleme alınmış nüsha.
5.İstanbul Belediye Küt. no.057, XX.yy'ın başlarında Nuruosmaniye Küt.'de yer alan 3644 no'lu istinsahı.
MAKÂSID'ÜL ELHÂN
Mukaddime, 12 bâb ve hâtime oluşan eserin Mukaddime bölümünde güzel ses ile ilgili olarak Peygamberimiz Hz.Muhammed'in (sav.) buyurduğu söylenen hadisler yer alır.
Sırasıyla 12 bâbda yer alan bahisler, savt-nağme-buud-cem tarifleri, mûsıkî içeriği, perdelerin tel üzerindeki konumları, uyusmazlığın sebepleri ve yine buudlar, dörtlü-beşliler,onların terkibinden oluşan devirler, 12 makam, telli çalgılarda akord, 7 âvâze ve oluşumları, Şirâzî ve Urmevî'nin bu konudaki görüşlerine itiraz, âvâzelerin telli sazlardan şube uyumları, usûl yapma yolları, terci ( bir tür akord), iki oktav içinde dörtlü tabakalar, ikâ devirleri, nağmelerde duygu unsurunun önemi, mûsıkî meclislerinde âdâb, 6 parmak metodu, nağmelerin Arapça ve Yunanca isimlerinin kıyası, mugannilik-hânendelik üzerinedir.
Hâtime bölümünde, çalgılar, önde gelen mûsıkîşinaslar, usûller, bestekârlık üzerine beyitler ve şiirler yer almaktadır.
Eserin Bilinen Nüshaları:
1.Leiden Uni.Lib. (Hollanda) Or. 270-71: Bu eserin 1421'de Sultan II.Murad için yazıldığı zikredilmiştir.
2. Rauf Yekta Bey küt. 1423 tarihli nüsha.
3. Bodleian Lib. Ouseley no.385.
4. Topkapı Sarayı Küt. R.1726. 1434'de istinsah edilmiştir.
5. İstanbul Nuruosmaniye Küt., 3656. 1497'de istinsahı yapılmıştır.
6. İran-Meshed, Razavi Küt., 539. 1418.
7. Aynı küt. 6454. Bir önceki nüshanın istisahı.
8. Tahran, Melik Küt. I.387. 1433'de istinsah edilmiştir.
9. Aynı küt. no.1656 .
10 İstanbul Belediye Küt. K.4 XX. yy'ın başlarında Nuruosmaniye nüshasında istinsah edilmiştir.
11. Oxford Bodleian Lib., 1418 tarihli.
12. Aynı küt. no.1844. 1666 tarihli nüsha.
13. Celâleddin Çebi Nüshası.1983'de Konya Mevlânâ Müzesine hediye olan nüshadır. Bazı fasılların eksik olduğu belirtilmiştir.
ŞERHÜ'L KİTABÜ'L EDVÂR
Safiyüddin Urmevî'nin Kitabü'l Edvâr isimli eserinin şerhidir.
Mukaddime, mûsıkînin anlamı, konusu, prensiplerini anlatan 3 fasıl, makale bölümü, Kitabü'l Edvâr'ın şerhleri ile 15 fasıldan ve nota örneklerinden, Hâtime ise mûsıkiye yeni başlayanlara verdiği tavsiyelerden oluşmaktadır.
Eserin bilinen nüshaları:
1. İstanbul Nuruosmaniye Küt. no.3651
2. Topkapı Sarayı Küt., A.3470, 15.yy'da istinsah edilmiştir.
3. İstanbul Belediye Küt., 027 Nuruosmaniye nüshasından 20.yy başlarında istinsah edilmiştir.
4. İran, Şiraz, Dr.Visal Küt. 29.1547'de istinsah edilmiştir.
5. Tahran Melik Küt., 1647.
FEVÂİD-İ AŞERE
Diğer kitaplarının bir özeti mahiyetinde olup, 2'şer fasıllık 10 faideden oluşmuştur.
Eserin bilinen nüshaları:
1. İstanbul Nuruosmaniye Küt., 3651/II.
2. İstanbul Belediye Küt., 058, Nuruosmaniye Küt.'deki nüshadan 20.yy'ın başlarında istinsah edilmiştir.
ZÜBDETÜ'L EDVÂR
Eserin muhteviyatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamakla beraber, bir tek nüshanın Rauf Yekta Bey'e hediye edildiğinin bilinmesine rağmen yeri meçhuldür.
KENZÜ'L ELHÂN
Merâgi'nin bu eseri o döneme ait nota örneklerini içeren en önemli eserlerinden biridir. Bir tek nüshası:
Tahran, Melik Kütüphanesi 6317/2 kaydındadır.
ZİKR'UN NAGAM ve USÛLHA
Muhteviyatı ana ve şed diziler ile onlar hakkında bilgiler veren 10 fasıldan ibarettir.
Eserin bilinen nüshaları:
1.Viyana Devlet Küt.,.829/2
2. Berlin Devlet Küt. ,.1738
3. Almanya,.Herzogliche Küt. , 1350/3
ABDÜLAZİZ ÇELEBİ
Abdülkadir Merâgi'nin en küçük oğludur. 15.yy'ın ilk çeyreğinde doğduğu sanılmaktadır. Babasının vefatından sonra İstanbul'a yerleşmiştir. Abdülaziz Çelebi, Merâgi'nin eserlerinden faydalanarak onların özeti görünümde bir mûsıkî kitabı yazarak Fatih Sultan Mehmet'e ithaf etmiştir.
Bilinen Eserleri:
NEKÂVETÜ'L EDVÂR
Bir giriş, 12 bölüm ve bir sonuçtan meydana gelmiş bir eserdir.
Eserin bilinen nüshaları:
1. Nuruosmaniye Küt. no. 3646
2. Türkiyat Enstitüsü, Arel K
AHMED CELÂYİR ( SULTAN)
(d.?-ö.1410)
Celâyirliler hânedânının dördüncü hükümdarı olan Sultan Ahmet Celâyir, Sultan Üveys'in dördüncü oğlu, Sultan Hüseyin Celâyir'in kardeşidir. Timur İmparatorluğu ile hanedanı arasındaki savaşlarla süregelen hükümdarlığının yanında sanatkârlığı ve sanatçılara değer veren üslûbu ile de bilinmektedir. Hatta Abdülkâdir Merâgi'ye sarayında yer vermiş ve öğrencisi olmuştur. Mûsıkiye dair edvârlar kaleme aldığı belirtilmiştir. (Devletşah, age., C.3., S.370, ŞÂMİ, Nizamüddin, Zafernâme, s.169, Barthold, W. mad."Ahmed Celâyir" İ.A. C.1 İstanbul-1965,.s.182)
BİBLİOGRAFYA
BARDAKÇI, Murat. Maragalı Abdülkâdir Pan Yayıncılık. İstanbul-1986
BARTHOLD, W. "Ahmed Celâyir" mad. İslam Ansiklopedisi., C.1.M.E.B Basımevi, İstanbul,.1965, s.182
FARMER,H.G. "Abdülkâdir" mad. İ.A. C.1, İstanbul, 1965.s.83-85.
ŞAMİ, Nizamüddin: Zafernâme. Çev Necati Lugal, TTK Basımevi, Ankara,1987.
Bazı bibliyografyalar bir önceki yazılarda yer aldığından tekrara girmedik. Bununla beraber incelemenin son bölümünde tüm bibliyografya yeniden paylaşılacaktır.
GÖRSELLER
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Abd%C3%BClkadir_Meragi
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Timur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder