22 Ocak 2021 Cuma

MÛSIKÎŞİNAS BİR MOLLA....

 


ABDURRAHMAN CÂMİ

 (1414-1492)

 Hüseyin Baykara döneminin en ünlü şair, Bilgin ve Sûfisi.

Molla ya da Mevlana  Nurulhakvettin  Abdurrahman-ı Camii  (Bin Nizamettin)

Künyesidir.

 1414 yılında  Câm vilayetinin  Hurcerd köyünde  doğdu.  Döneminin ünlü bilginlerinden  Nizamettin  Ahmet bin Muhammed'in  oğlu olan  Abdurrahman Câmi  Isfahan'dan  Deşt'deki  Herat bölgesine yerleşen  bir ailenin oğludur ve  Herat'ta yetişmiştir.  Öğrenime önce babasından gördüğü  eğitimle başladı,  daha sonra  Mevlana Cüneyd i Usûli  Ve Hoca Ali Semerkandî gibi bilginlerden  Din bilgisi okudu.  Bir süre, Semerkant'da bulunan A.Câmi  burada Uluğbey medresesinde  Bursalı Kadızade Rûmi'den  Matematik dersleri aldı. 


    Genç yaşta tamamladığı eğitiminin ardından  Tasavvuf ilmine merak sardı  Ve Nakşibendi tarikatı kurucusu olan  Bahaülhakveddin  Hâce-i Büzürg Nakşibend'in  Mürit ve halifelerinden  Sâdülmilleveddin  Muhammed el Kaşgâri'ye kapılandı.  Bu olayın sebebini Devletşah tezkiresinde, şöyle yorumlamıştır: 

" Hayatının başlangıcında, ilim ve edep, tahsil etmiş, nihayet zamanın en ileri gelen ailemi olmuştur.  Bu kadar fazl ve kemaliyle daha ulu makamlara erişmek istemiş  bunun için arama derdi onun himmet eteğine yapışmıştı." (Devletşah, Tezkire-i Devletşah C.4 s.560)


 Şeyh Saadettin Muhammet sayesinde  Din ve tasavvuf alanlarında bilgisini arttıran, Câmi  O vefat edince de halefi olarak yerine geçti. (Devletşah, age s.562)


  Bunların yanısıra, o bir siyasetçiydi şark veziri idi.  Müslüman ülkelere yaptığı seyahatler arasında  Anadoluyu da gezen, Câmi  1472'de  hac vazifesini de tamamlamıştı. 

 Çağdaşı olan  ünlü bilgin sanatçı ve sufiler ile yakın dostluklar kurdu.  Bilhassa  dönemin en değerli şahsiyeti  Ali Şir Nevâyi  ile çok iyi bir dostluğu  ve fikri alışverişi vardı.  Öyle ki Nevâyi  inşalarını Câmi'nin  üslubunu  taklit ederek toplamıştır. 

    Abdurrahman Câmi  devrinin  diğer şairleri gibi  devrin hükümdarlarına  kasideler yazmamış  ve bu yoldan menfaat  elde etmemiş olsa da  pek çoklarının  şair ve kasidelerine  nazireler yazmıştır. Emir Hüsrev-i Dehlevî'nin Bahru'l Ebrâr adlı  kasidesine yazdığı nazire örnek olarak incelenebilir.

 Câmi, yaşadığı dönemin en büyük ve en önemli ismi olarak kabul edilmiştir.  Devrinin alimleri, sanatçıları ve hükümdarlarının hayat hikayeleri bakımından oldukça önemli bir kaynak olarak kabul edilen Bâbür'ün Hatıratı'nda Câmi'ye geniş bir yer ayrılmamıştır şaşırtıcı ve bu  şu şekilde izah edilmiştir "  Mollanın zatı tarife muhtaç olmayacak şekilde yüksektir.  Şairler arasında en ileri geleni ve en büyüğü Mevlana Abdurrahman Câmi idi."(Babür, Babür'ün Hatıratı C.2s.194-196) 

   Molla Câmi'nin  ünü ülkesinin de dışına taşmış,  Fatih Sultan Mehmet'in, onu İstanbul'a davet etmiş ve İkinci Bayezit ise ona iki kez mektup yazmıştı. 

     Ömrünün sonuna kadar Herat'ta  Arap Dili ve Edebiyatı,  hadis ve tefsir dersleri müderrisliği yaptı.  Verdiği eserler dönemin ünlü hattatlarına tezhip ettirildi  bazıları da Kâsım Ali, Behzad gibi ünlü minyatür sanatçılarına süslettirildi. 

     1492'de Herat'da  vefat eden Abdurrahman Câmi,  Hüseyin Baykara'nın da katıldığı  görkemli bir cenaze töreniyle, Şeyhi Sadeddin Muhammed'in yanına defnedildi ise de Safevilerin Herat'ı işgali esnasında başka bir yere taşındı. 


SANATI, ESERLERİ VE MUSIKÎ ILE İLGİSİ

   Kendisinden sonra gelen pek çok şairin üslubundan etkilendiği ve bir ekol gördügü Mevlânâ Cami'nin 100'e yakın eser verdiği tahmin edilmektedir. Genel olarak verdiği eserlerin konularını,  edebiyatı, felsefe dil bilgisi ve dini ilimler ve tasavvuf şeklinde tasnif etmek mümkündür.  Eserleri orijinaliteden ziyade geçmişe dönük İran Kültür ve edebiyatını toplayıcı ve bunu yalnız kendi topraklarında değil,  Osmanlıda da yaygınlaştıran önemli kaynaklar olmaları açısından incelenmişlerdir.  Eserlerinde kullandığı dilin basit sade kolay anlaşılabilir ve akıcı olması sebepleri de bunu kuvvetlendiren unsurlardır.  Şiir ve diğer edebi eserlerinde, Vahdet i vücud kavramına ustalıkla islemiştir. 

Başlıca manzum eserleri şunlardır:

HEFT RENG:  7 mesneviden oluşur en bilinen Hamse örneklerindendir.

1- Silsiletü'z Zeheb:  1485'te yazılmıştır.  Ahlak din ve felsefe konularındadır.

2- Selâman ü Ebsâl:  Yunanca yazılmış olan Tevrat'taki Salamon ve Absalom hikayesinin, Arapça tercümesinin manzum olarak naklidir.

3- Tuhfetü'l-Ahrâr:  Nizâmi'nin Mahzan al Asrâr'ına ve Emir Hüsrev-i Dehlevî'nin Matla el-Envârına nazire olarak yazılmıştır.

4- Subhatü'l Ebrâr:  Yine genel olarak ahlak din ve tasavvuf konularını içerir.

5- Yusuf u Züleyha:  1483'te yazılmıştır. Câmi'nin  en bilinen mesnevisidir. Hüseyin Baykara'ya ithaf edilmiştir.

6- Leyl ü Mecnun: 1484'de  yazılmıştır.

7- Hired-nâme-i İskenderi:  Makedonya Kralı Büyük İskender ile ilgili olup, yine Hüseyin Baykara'ya ithaf edilmiş bir eserdir.


Üç Divânı:

1- Fâtihât eş-Şabâb (1479-1480)

2- Vâsitat el-ikd (1489)

3- Hâtimat el-Hâyât (1490-1491)


Mansur eserlerinden başlıcalarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1-Baharistan: 1487'de yazılan bu eser, tarih,edebiyat ve şairler ilgilidir.

2-Nefehâtú'l Üns: İslam sûfilerinin biyografilerini içerir ve oldukça takdir görmüştür.1478'de yazılmıştır.

3- El-Favâ'id el-Ziyâ'iya: Oğlu Ziyâ al-Din Yusuf için 1492'de yazdığı bu eser dilbilgisi üzerinedir ve çok makbul sayılmıştır. 

      Bütün ilmi, edebi, tasavvufi eserleri dışında birde bu musıki risalesi vardır  Risale-i musıki.

      Bu eseri iki Rus bilimadamı, Belayev ve Boldrev incelemiş ve şerhler ile çevirmişlerdir.

    KİTABÜ'L MUSIKÎ: Müzik nazariyesinden bahseden bu eser Farsça'dır. Bir giriş, iki bölüm ve bir sonuçtan meydana gelir. Bölümlerden birincisi 17, ikincisi 3 fasıla ayrılmıştır.


Bilinen nüshaları:

- İstanbul Belediye Kütüphanesi, no.5 K-5

- Türkiyat Enstitüsü Arel K.


BİBLİYOGRAFYA

AGAYEVA, Dr.Süreyya. "15.yy da Mûsiki İlmi", Seminer, İTÜTMDK Müzikoloji Bölümü.24.03.2000

BABÜR Gazi Zahirüddin Muhammed, Babür'ün Hatıratı, çev. Prof.Reşit Rahmeti C.2., TTK Basımevi, Ankara, 1987.

DEVLETŞAH, Tezkire-i Devletşah C.4 s.560-564. Tercüman Yayınları, Kervan Neşriyat İstanbul, 1977.

Görsel İslam Ansiklopedisi sitesinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder