12 Mayıs 2023 Cuma
SANA SÖZ !
14 Kasım 2022 Pazartesi
5 Haziran 2022 Pazar
GEZİ'NİN AĞAÇLARI
SN.OSMAN KAVALA'NIN BİR GÜN GAZETESİNDE YAYINLANAN MEKTUBUNU PAYLAŞIYORUM SİZLERLE;
“Tapınaktır ağaçlar. Onlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir. Öğretiler ve reçeteler vaaz etmez onlar, münferit şeylere aldırmadan hayatın kadim yasasını söylerler.”
Herman Hesse, Ağaçlar
BirGün’ün Gezi Direnişi’ne ayırdığı geçen Pazar Eki’nde Gezi’nin sosyoekonomik nedenleri ve siyasi anlamı hakkında açıklayıcı, kapsamlı yazılar yayımlandı.
Ben direnişi başlatan “birkaç ağacın sökülmesi” olayı ve bu kapsamda ağaçlarla ilişkimiz üzerine birkaç şey eklemek istiyorum. Güray Öz’ün bu sayıda çıkan yazısındaki, “Önce, toprağı, yeşili, ağacı korumak için içgüdüsel, kendiliğinden ama bastırılması güç bir hareket olarak kendisini gösterdi son zamanların en demokratik, en meşru direnişi” cümlesi bana Gezi’de ifade bulan tepkinin gücü, içgüdüselliği ve meşru olma niteliği arasında güçlü ilişkiler olduğunu düşündürdü. Gezi öncesi, insanları bunaltan, özgürlüklerine, yaşam biçimlerine yönelik bir dizi müdahale olmuş, çevreye zarar veren, kentsel dokuyu, kültürel mirası tahrip eden bir dizi proje hayata geçirilmişti. Bu bakımdan, Gezi Parkı’nı yok edecek yapılaşmanın ilan edilmesi ve hızla bu işe girişilmesi, bardağı taşıran son damla olarak görülebilir.
NÜ
GüncelYazarlarSiyasetDünyaAvrupaBirgün EgeBirgün Pazar
Gezi’nin ağaçları
Gezi davasında hukuksuz biçimde ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilen Osman Kavala’nın Silivri Cezaevi'nden BirGün Pazar için gönderdiği mektubu yayımlıyoruz.
BİRGÜN PAZAR05.06.2022 09:20
-A+
Osman Kavala
“Tapınaktır ağaçlar. Onlarla konuşmayı, onları dinlemeyi bilen hakikati öğrenir. Öğretiler ve reçeteler vaaz etmez onlar, münferit şeylere aldırmadan hayatın kadim yasasını söylerler.”
Herman Hesse, Ağaçlar
BirGün’ün Gezi Direnişi’ne ayırdığı geçen Pazar Eki’nde Gezi’nin sosyoekonomik nedenleri ve siyasi anlamı hakkında açıklayıcı, kapsamlı yazılar yayımlandı.
Ben direnişi başlatan “birkaç ağacın sökülmesi” olayı ve bu kapsamda ağaçlarla ilişkimiz üzerine birkaç şey eklemek istiyorum. Güray Öz’ün bu sayıda çıkan yazısındaki, “Önce, toprağı, yeşili, ağacı korumak için içgüdüsel, kendiliğinden ama bastırılması güç bir hareket olarak kendisini gösterdi son zamanların en demokratik, en meşru direnişi” cümlesi bana Gezi’de ifade bulan tepkinin gücü, içgüdüselliği ve meşru olma niteliği arasında güçlü ilişkiler olduğunu düşündürdü. Gezi öncesi, insanları bunaltan, özgürlüklerine, yaşam biçimlerine yönelik bir dizi müdahale olmuş, çevreye zarar veren, kentsel dokuyu, kültürel mirası tahrip eden bir dizi proje hayata geçirilmişti. Bu bakımdan, Gezi Parkı’nı yok edecek yapılaşmanın ilan edilmesi ve hızla bu işe girişilmesi, bardağı taşıran son damla olarak görülebilir.
Ancak, bu ‘son damla’nın öncekilerden farklı bir özelliği de olduğunu düşünüyorum. Kanaatimce günlük yaşamın parçası olan parkta ağaçların sökülecek olması, sadece çevreye verilen zarardan dolayı insanları rahatsız etmedi, daha derin ve güçlü bir içgüdüsel tepkiyi de tetikledi. Ağaçlarla aramızda duygusal bağlar var. Ağaçların bizlere güzel gözükmesinin, estetik duygularımıza hitap etmesinin kökeni çok eskilere dayanıyor. Evrimimizin erken dönemlerinde beslenmenin yanı sıra tehlikelere karşı korunmak için de ağaçlardan faydalandık, ağaç üstlerini güvenli yerler olarak kullandık. Şehirlere yerleşip dört duvar arasına kapanmamız bizi ağaçlardan uzaklaştırdı. Bu eksikliği uzaktan ağaçlara bakarak ve duvarlarımızı, içinde ağaçların olduğu manzara resimleriyle süsleyerek gidermeye çalışıyoruz. Her şeyin metalaştığı rekabetçi toplum düzeninin, iş güvenliğini de ortadan kaldıran bir kaos haline dönüşmesi, dijital, sanal alemin hayatlarımızı gittikçe daha fazla işgal ediyor olması, Franco Berardi’nin söylediği gibi, duyusal ve duygusal yoksullaşmaya yol açıyor. Bu kaos ortamına, temel hukuk ve demokrasi kurallarını çiğneyen otoriter yönetim, insan hayatına değer vermeyen kamu politikaları eklendiğinde insanlar bıkkınlaşıyor, hayattan tat alamayacak hale geliyorlar. Böyle bir ruh hali içinde, insanların her şeye rağmen varlıklarını devam ettiren diğer canlılarla ilişki kurmalarının sağaltıcı bir etkisi oluyor. Parklarda kendimizi iyi hissetmemizin en önemli nedeninin ağaçlara yakın olmanın verdiği güven hissi olduğunu düşünüyorum.
Gündelik hayatımızın parçası olan, temel insani bir ihtiyaca karşılık veren parkın, bir alışveriş mabedini inşa etmek için yok edilmesi, bunun için ağaçların sökülmesi, sanırım varoluşumuzla ilgili tehlikeleri içgüdüsel olarak hissetmemizi, bu konuda zihnimizin daha berraklaşmasını sağladı, böylelikle kendimizi, hayatımızı savunmak için bize ilave enerji kazandırdı.
Gezi Parkı’na iş makinelerinin girmesiyle birlikte İstanbul’un semtlerinde ve birçok şehirde farklı dayanışma eylemleri, protesto gösterileri düzenlendi.
Bunları kumanda eden ortak bir beyin yoktu ama hareketin kalbi vardı; kalbi Gezi Parkı’ydı. Parkta toplanan gençlerin sergilediği dayanışma, düşünce, ya da ideoloji farklılıklarını önemsiz hale getirdi, parkı, ağaçları koruma eyleminin temelindeki ahlaki haklılık protesto eylemlerine güçlü bir meşruiyet kazandırdı.
Bu bakımdan, Gezi deneyiminin dünyada yaşanan neoliberal düzene ve bu düzenin simgelerine karşı düzenlenen eylemlerden bir farkı var. Kamu çıkarlarına zarar veren bir kurum, yabancı bir mekân işgal edilmedi. Gençler, içinde kendilerini iyi hissettikleri, ağaçlarla, yeşille bütünleştikleri, ortak bir yaşam oluşturdukları bir parkı despotça bir müdahaleye, bir işgale karşı korudular. Bu davranışın sağladığı moral güç ve enerjinin başka tehditlere karşı tavır almalarını da kolaylaştırdığını düşünüyorum. Bu nedenle Öz’ün aynı yazıda yaptığı “Biz Gezicilerden ağaçları korumanın pek çok şeyi korumakla mümkün olduğunu öğrendik” değerlendirmesinin tersinin de doğru olduğuna inanıyorum. Ağaçları korumak için harekete geçme, bir arada davranma içgüdüsü, başka birçok şeyin korunması için bizi daha duyarlı ve kararlı hale getirdi.
Gezi Parkı insanların otomobilleriyle ziyaret ettikleri bir yer değil, Taksim civarında yaşayanların, çalışanların yararlandıkları bir mekân. Orada sohbet eden üniversiteli gençleri, maç yapan ayakkabı boyacısı çocukları, hava almaya çıkmış apartman görevlilerinin ailelerini, Taksim Meydanı’nı seyreden Suriyeli göçmenleri görürsünüz. Parka gitmek sadece ağaçları değil, toplumu oluşturan farklı kesimlerden insanları da yakından izleme fırsatı verir. Eşit ve farklı bireyler olarak aynı mekânı paylaşmaktan huzur duymak, keyif almak bir arada yaşamak için değerli bir deneyimdir, başka yerlerde böyle bir, bir aradalık olmaz, alışveriş merkezlerinde hiç olmaz.
Gezi davasının da ağaçların sökülmesine benzer bir etki yarattığına inanıyorum. Gezi davası, Cumhurbaşkanı’nın Gezi’yi kriminalize eden söylemine dayanak olması amacıyla başlatılan bir cezalandırma ve aynı zamanda algı oluşturma girişimiydi. Yani, bir “gösteri davası”ydı. Ancak siyasi yönlendirmeler ve uygulanan çelişkili taktikler sonucu hukuk normlarından, olağan yargılama usullerinden o kadar uzaklaşıldı ki dava amaçlananın tersi bir etki yarattı. Çoğulcu, eşitlikçi bir kent hayatını savunan insanların ağır cezalara çarptırılmaları Gezi’nin meşruluğuna gölge düşürmedi; aksine mahkemenin meşruluğunun sorgulanmasına neden oldu, yargının bu şekilde kullanılmasının tüm yurttaşlar için ne kadar ciddi bir tehdit teşkil ettiğinin herkes tarafından görülmesini sağladı. Bu durumun da birlikte barış içinde yaşama içgüdüsünü tetikleyeceğine, hukuk devletinin kurulması doğrultusunda güçlü bir iradenin ortaya çıkmasına katkı sağlayacağına inanıyorum.
Öz’e katılıyorum, “Gezi, öncesi, şimdisi ve geleceği ile genişleyen hak, hukuk mücadelesinin yasallığının, meşruiyetinin adıdır.” Bunu da sanırım, kısmen, Gezi’nin ağaçlarına borçluyuz.
Gezi Direnişi
16 Mayıs 2022 Pazartesi
ÇELİK'İN SEVENLERİNE "HEDİYE"Sİ....
Bu ay içerisinde pandemi de iyice durgunlaşan müzik hayatında özlediğimiz bir yaz sezonu çıkışı yaşadık. Bu yaza damgasını vuracağını düşündüğüm albüm sezonu; Türk Pop Müziği'nin duayenlerinden Akademisyen ve Yazar Sn.Dr.Çelik ERİŞÇİ'nin müzik hayatının hepimizde oldukça romantik izler bırakan seçkin şarkılarından oluşan "Hediye" si ile açıldı.
21 Ağustos 2021 Cumartesi
AŞKIN MÜZİKLE ATILAN ADIMLARI: TÜRK VALSLERİ
Dünya Müzik Tarihi'nin en romantik klasikleridir: Valsler...
17 Ağustos 2021 Salı
MÜZİK ESTETİĞİNİN KADİM DOĞUŞU: KRAL DAVUD VE MEZMURLAR
Gevrekzade Hafız Hasan Efendi'nin kaleme aldığı musıki risalesinin bizlere aktardığı bilgilere göre musiki nazariyatının kaynağının Kral Davud'un (Davud Peygamberin) (mö.1055-974) olduğu ve müzik bilginleri ile alimler tarafından bu konuda fikir birliğine varıldığı ifade edilmektedir. Kral Davud'un (Davud Peygamberin) kutsal kitabı Zebur'daki metinleri incelediğimizde Tanrı'yla ilahi bağını müzik yolu ile güçlendirdiğini bizlere de şükrümüzü bu yolla ifade edebileceğimizi göstermiştir. İncelediğimiz örnek metinlerdeki dua ve beyitler şöyledir:
7.MEZMUR
"17 Şükredeyim doğruluğu için RAB'be,
Yüce RAB'bin adını ilahilerle öveyim."
9.MEZMUR
"1 Ya RAB, bütün yüreğimle sana şükredeceğim,
Yaptığın harikaların hepsini anlatacağım.
2 Sende sevinç bulacak, coşacağım,
Adını ilahilerle öveceğim,
ey Yüceler Yücesi!"
13.MEZMUR
"5 Ben senin sevgine güveniyorum,
Yüreğim kurtarışınla coşsun.
6 Ezgiler söyleyeceğim sana, ya RAB,
Çünkü iyilik ettin bana."
28.MEZMUR
"7 RAB benim gücüm, kalkanımdır,
O'na yürekten güveniyor ve yardım görüyorum.
Yüreğim coşuyor,
Ezgilerimle O'na şükrediyorum."
33.MEZMUR
"1 Ey doğru insanlar, RAB'be sevinçle haykırın!
Dürüstlere O'nu övmek yaraşır.
2 Lir çalarak RAB'be şükredin,
On telli çenk eşliğinde O'nu ilahilerle övün.
3 O'na yeni bir ezgi söyleyin,
Sevinç çığlıklarıyla sazınızı konuşturun."
47.MEZMUR
"5 Rab Tanrı sevinç çığlıkları,
Boru sesleri arasında yükseldi.
6 Ezgiler sunun Tanrı'ya, ezgiler;
Ezgiler sunun Kralımız'a, ezgiler!
7 Çünkü Tanrı bütün dünyanın kralıdır,
Maskil sunun!"
68.MEZMUR
"24 Ey Tanrı, senin zafer alayını,
Tanrım'ın, Kralım'ın kutsal yere törenle gelişini gördüler:
25 Başta okuyucular, arkada çalgıcılar,
Ortada tef çalan genç kızlar."
Ve bunlar gibi pekçok metinde daha Kral Davud'un (Davud Peygamberin) şükrünü müzik yolu ile ifade ettiğini görebileceğiniz Mezmurlar pek çoktur.
Son örnek olarak da onun bu konuda en içten duasının yer aldığı 57.Mezmur örneğinden sonra tespitlerimize geçebiliriz:
57.MEZMUR
"7 Kararlıyım, ey Tanrı, kararlıyım,
Ezgiler, ilahiler söyleyeceğim.
8 Uyan, ey canım,
Uyan, ey lir, ey çenk,
Seheri ben uyandırayım!
9 Halkların arasında sana şükürler sunayım, ya Rab,
Ulusların arasında seni ilahilerle öveyim."
Müzik sanatının Tanrı'yla doğrudan bir bağı olduğuna önceki yazılarımızda değinmiştik. Antik çağlardaki filozof ve bilginlerden 18. yüzyılın sonuna kadar müzik, düşüncesinde ilahi bağ daima var olmuştur. Nitekim ruhundaki iyilik, şükür ve minnet duygularını Tanrısal güzellikle buluşturma düşüncesi sanattaki estetik akımının temel felsefelerinden olup, müziğe yansıyan en belirgin varlığı ilk olarak Kral Davud'un (Davud Peygamberin) Mezmur ilahilerinde görülmektedir. Bu ilahilerde gözlemlediğimiz makamlar "Zambaklar Makamı" ile "Mahalat Makami", ilahi formları "Mezmur, Maskil ve Miktam", çalgılar "Lir, Çeng, Tef ve Boru" olarak yer almaktadır. Müzik formları ve notalar hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz Değerli Hocamız Sn.Cem Behar'ın Pan Yayıncılık'tan çıkan "Ali Ufkî ve Mezmurlar" eserini okuyabilirsiniz.
Dolayısıyle Müzik düşüncesinin manevi formda ilk ve en kadim çıkış noktası olan Kral Davud'un (Davud Peygamberin) kutsal kitabı olan Zebur'da; Kral Davud (Davud Peygamber) Rab'be temiz duygularını, şükrünü ve sevincini musiki yoluyla ifade ediyor, halkına ve tüm insanlığa da bunu öğretiyor. Yani sanattaki estetik değerlerde yer alan ruhun güzele açılması ve ilahi bağını kurması arzusu ve düşüncesi ilk olarak Kral Davud'un (Davud Peygamberin) o zarif Tanrısal bağı kutsal kitabı Zebur'da Mezmur ilahilerindeki müzik yolu ile form buluyor. Dolayısıyle 19.yüzyılın sonuna kadar verilen tüm Dünya Müziği eserlerinde, teori kitaplarında, bestelerde ve lirik şiirli eserlerde Kral Davud'un (Davud Peygamberin) Antik İsrail'in ve Doğu'nun Tanrısal güzellikteki musiki düşüncesi, müzik estetiğinde kadim bir çıkış noktası olarak yer alıyor.
BIBLIYOGRAFYA
Antik Müzikler için örnek güzel bir albüm
https://youtu.be/TpA17Oy0nK8
KRAL DAVUD - ZEBUR
AHMET HAKKI TURABI - GEVREKZADE HAFIZ HASAN EFENDI MUSIKI RISALESI
RAĞBET YAYINLARI - ISTANBUL -2005
CEM BEHAR - ALI UFKI VE MEZMURLAR- PAN YAYINCILIK - ISTANBUL-1990
11 Haziran 2021 Cuma
ABDÜLBÂKİ NASIR DEDE'NİN TEDKİK Ü TAHKİK ESERİNDE TÜRK MÛSIKÎSİ ESTETİĞİ
Sn.Prof.Yalçın Tura'nın kaleme aldığı ve çeviriyazımını açıklama ve notlarıyla bizlere sunduğu Tedkik ü Tahkik adlı eser Mevlevî Şeyhi Nâsır Abdülbâki Dede'ye ait, Türk Musikîsi'nin o dönemdeki muhtevası ve nazariyatı üzerine yazılmış bir eser olup, 1794 yılında tamamlanarak Padişah III.Selim'e sunulmuş 2 yıl sonra yine padişahın isteği üzerine yeni makam ve terkiblerin oldugu bir ek yazılmıştır. Bu eserde makam ve terkibler, Ney sazının hususiyetleri, usûller ve bir takım gerekli musiki bilgileri yer almaktadır. Kendisinden önce gelenlerin kısa bir özetini yazan Nâsır Abdülbâki Dede sade ve kısa anlatımlarla makam ve usulleri tanıtırken dünün musikisi üzerine yaptığı açıklamalarda oldukça dikkate değer estetik unsurlara yer vermiştir.
Abdülbâki Nâsır Dede'nin eserinde mûsıkiye bakış açısı diğer nazariye unsurlarına göre biraz farkli gelişmektedir.
Makam, terkib ve usul sıralamalarında değişikler gözlemlendiği gibi musikiyi oldukça ciddiye alan ve uzun bir zaman dilimini bu kısa eserine yansıtan bir emek bulunmaktadır.
Tedkîk ü Tahkik eserinde; başlıbaşına Türk Mûsıkisi estetiğine özgü ifadelerle karşılaşılmaktadır.
Abdülbaki Nasır Dede'nin tanımlamalarında dönemin Türk Musikisi Estetiği anlayışına dâir başlıbaşına bir anlatım görmekteyiz ve bu o dönemin müzik beğenilerini anlamamız açısından çok önemli. İnsan doğası ve ruh halinin değişimlerine göre, müzik tercihlerinin belirlenmesi ve sınıfsal farklılık olmaksızın her bireyin bir musıki tercihi olduğu yorumu sıradan gibi gözükse de o dönem için dikkate değerdir. Zira burada manevi olarak doğadan ve ilahi lezzetten uzak, kimselerin musıkiden zevk alamayacağı ezgi dinlemenin ve bundan zevk almanın gönül ve can sağlığına delil olduğunu anlatan Abdülbaki Nasır Dede bunun bazı kimselere tinsellik kanıtı, bazılarına da Tanrı'nın huzurunun habercisi ve kimliğinin parıltısıdır derken, güzel, gönüle ve kulağa hoş gelen musıkinin ilahi bir duyumsama olduğunu, estetik algıyı da bu nedenle beslediği yönünde önemli bir bakış açısı ve tespitte bulunmuştur. Müzisyenlik ve besteciliği de " Musikî Kuyumculuğu" deyimiyle tarif eden Abdülbaki Nâsır Dede musıki sanatını, estetik olarak mücevher tasarımı zanaatıyla özdeşleştirmektedir. Yine mûsıkî üstadlarının müziklerinin dinlemeye değer, estetik olgunluğa ve musıki kurallarının uyumuna riayet edebiliyor hale gelmesini, onların özel bir nefis terbiyesi sürecinden geçmeleri neticesinde olabildiği görüşünü bizlerle paylaşmıştır. Abdülbaki Nasır Dede musıki besteciliğini bir hekimin çeşitli ilaç terkipleriyle hastalarına uyguladığı tedavi ile bir bestekarın çeşitli terkiplerle musıki makam ve eserlerini oluşturmasını, hayati noktada bir tutmuştur. Yine bu bakış açısından musıki besteciliğindeki estetik olgunluğun dinleyenlere şifa olabileceği düşüncesini de taşıdığını görmekteyiz.
Makamların kişiler üzerindeki etkilerini de önce makamların kendi aralarındaki ses uyumuyla daha sonra bu makamların, insanda uyandırdıkları duygulara ve yaptıkları tesirlere göre, yine estetik olarak sınıflandırmıştır. Buna göre Rast, Segâh, Nevâ, Nişabur, Hüseyni, Rehâvi, Buselik ve Sûz i Dilara makamlarını gönülü geliştirip ferahlık veren makamlar olarak, Hicaz, Sabâ, Isfahan, Nihavend, Irak, Uşşak makamlarını da yürek yumuşaklığı, acıma duygusu ve incelik veren makamlar olarak tanımlamakla beraber bu etkileri dinlenildikleri zaman dilimiyle de özdeşleştirmektedir. (s.28-31, s.40-41)
Sonuç olarak; Abdülbaki Nasır Dede'nin Türk Musıkisi Estetiği anlatımlarında uzun bir musıki deneyimi, terbiyesi ve üstadlarla ve yapılan istişareler ile Padişah huzurunda kurulan musikî meclislerinde bulunanların gözlemlenmesinin önemli bir payı olduğunu görmekteyiz.
Musiki nazariyatı alanında yazılmış değerli bir eser olan Abdülbâki Nâsır Dede'nin Tedkîk ü Tahkik adlı eseri 18.yüzyıl sonu ile 19. yüzyılın ilk yarısındaki Türk Mûsıkisi Estetiğini bize anlatan değerli bilgilere de yer vermiş olması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Sn.Hocamız Prof.Yalçın Tura'ya bir kez daha bu değerli eseri inceleyerek bizlere kazandırmasından dolayı emekleri için sonsuz teşekkürlerimizi ve saygılarımızı sunarız.
BİBLIYOGRAFYA
ABDÜLBÂKİ NÂSIR DEDE. "TEDKÎK Ü TAHKÎK" ÇEVİREN VE İNCELEYEN: PROF.YALÇIN TURA. PAN YAYINLARI, İSTANBUL, 2006.