" Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..."
Nazım Hikmet
Sahnelenmesinden iki yıl sonrasında izleyebildiğim, fikir mücadelesinde hapisten sürgüne adanmış bir ömrün, belki de yaşamında duyulmadığı kadar yüksek ve coşkulu seslendirilişini izlediğim Nazım Oratoryosu dönemsel bir fikir mücadelesinin bugüne kadar gördüğüm en, sanatlı anlatımıydı.
Yaşayarak yazmak, dedikleri bu olsa gerek. Tıpkı Nazım'ın yaşarken, yazdığı gibi bu oratoryo da onu yaşayarak ve dahi onunla yaşayarak yazılmış gibi.
Nitekim, sahnenin bütün detayları, bütün sunumları da izleyiciye onu yaşatıyordu.
Genco Erkal'ın Nazım Hikmet'mişcesine ve onun geçirdiği evrelerin üzerine yazdığı şiirleri sanki o evreleri geçirmiş de söylüyormuşcasına izleyiciyi büyülediği o eşsiz üslubundan mı bahsedeyim, Fazıl Say' ın müzik dehasıyla bestelenmiş ve oratoryonun en ideal yerlerinde en yüksek ifadeleri vurgularcasına kurgulanarak anlatımlarla bütünleşen ve orkestranın eşsiz zenginliği ve görkemli uyumuyla seslendirilen müziklerinden mi?
Nazım Hikmet'in " Kız Çocuğu" şiirinin Zülfü Livaneli bestesinin de bugünün dünyasında verilen mücadelenin ne kadar anlamlı olduğunu bize hissettiren sunumunun duygusallığı ile dünyamızın sadece birtane olduğu ve sarı siyah beyaz tüm çocukların yaşaması için el ele vermemiz gerektiği vurgusunun sanatlı anlatımını görmenizi çok isterdim.
Orkestra ve koronun en görkemli anlarından olan "Nazım Hikmet bir vatan haini olmaya devam ediyor hala" diyerek, Genco Erkal'ın ifade ettiği gazete haberi başlığının kademe kademe en yüksek perdelere kadar her sesten her telden söylenilmesi günümüzde de üzülerek yaşadığımız, içsel suskunluğun müziksel bir çığlığıydı sanki....
Ve...
Yaşamayı ciddiye alacaksın....
Yani o derece öylesine ki....
Mesela, kolların bağlı sırtın duvarda...
Yahut kocaman gözlüklerin...
Beyaz gömleğin bir laboratuvarda...
İnsanlar için ölebileceksin....
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için.....
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken....
Hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde....
Şiirinin finaliyle; bugün, idealler uğruna yaşanmış ve adanmış ömürlerin çok azaldığını gördüğümüz dünya için bir şeyler yapmamızı hatırlatırken bu uğurda verilen kayıpların anısına seslendirilen ve bir Zülfü Livaneli klasiği olan "Yiğidim Aslanım" türküsüyle tüm oratoryonun eşsiz anlatımı son buluyor.
Sizlere tek tek eserlerdeki tahlilleri yaparak, teknik detaylar vermeyeceğim. Orkestranın zengin sanatlı ve muazzam etkileyici uyumu ile bestelerin tematik bütünselliği solistlerin duygu dolu yorumları Genco Erkal'ın üstatlığı Fazıl Say'ın sanat kariyerinin en anlamlı ve dahiyane besteleriyle Piyanosunun birleştiği bu eser bu yüzyılın bir başyapıtdır.
Müzik tarihine böyle geçmesi dileğiyle....
Sonsuz şükranlarımızla....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder