27 Nisan 2018 Cuma

AY MI GÜNEŞ Mİ DİYE SORSANIZ....


Ay mı Güneş mi diye sorsanız tereddütsüz 'Ay' olurdu cevabım...
Gecenin en doğal ışıltısı...
Bütün büyüleyiciliği ile tam orda başınızın üzerinde duran bir sukûnet ve asalet penceresi...
Yıllardır çözemediğim bir büyü...
Sessizliğinde ışığıyla konuşuyor sanki sizinle....
Kimi zaman etrafında bir hâre ile mutluluğunu gösteriyor, kimi zaman o hâre yi saklıyor ama yine mutlu ışığıyla geceyi aydınlatıyor...
Işığını Güneş'ten alıyor deselerde ben mistik anlamda farklı bakıyorum...
Ay'la ilgili duyduğunuz derinlik Güneş'ten biraz daha farklı çünkü...
Ona doğru çekiliyorsunuz ama orda çok ince bi nüans var sadece onun izin verdiği kadarını görebiliyorsunuz...
Kimi zaman tepsi gibi bir parlaklık kimi zaman incecik bir Hilâl...
Kimi zaman da hepten kayboluş...
Ne kadarına izin verir ise o kadar aydınlatıyor sizi...
Bu ürkütücü mü? Hayır...
Orada olduğunu biliyorsunuz çünkü...
Değişmiyor sadece ışığıyla konuşuyor sizinle...
Ve ne kadar isterse o kadar söylüyor...
Siz ne kadar isterseniz değil...
Ay ne kadar isterse....
Bunun için Moonlight Sonata'daki ögeler bir o kadar gizemli...
Bunun için içini açan bir melodik ziyafetten farklı olarak ince bir nezaketle örülü bir ışık süzmesi dinlersiniz o eserde...
Ay'da Moonlight Sonata'da yalnızca anlatmak istediklerini anlatır size...
Sizin istediklerinizi değil...
Yine de Ay mı ? Güneş mi ?
İllâ ki "Ay"....

13 Nisan 2018 Cuma

LEYLÂ'DAN GEÇMEDEN....

Aşk üzerine ne vakittir bu blog da bir şeyler paylaşamamıştım sizlerle...
Annemin hatırasına dair son kaleme aldıklarım yaşasın istedim....
Ancak...
Yazmak sonsuzluğun içinde bir zerre de olsa var kılmak yaşanılanları...
"En Kıymetli Nesne Aşk" ise Onu en kıymetli kemalât noktasında ele alabilmeyi beklemek belki de bu kadar zaman aldı....
"Leylâ'dan geçmeden,
Mevlâ'ya varılır mı ? "
Diyor büyükler En kıymetli nesnenin En büyük sınava kâbil olduğunu ifade ederek...
Katılmayı çok istiyorum...
Ancak bu noktada ayrılıyoruz bugün için Onlarla...
Zira, Aşkı Yaradanın bize onu kaybettirip Kendisine yürümemiz için bir yokluk geçişi tercih ettirmesinden ziyâde Aşk'la kendisine yürümemizi yeğlediğine inanmayı tercih ediyorum....
Öyle ulvi bir duyguyu kalbimize "vazgeçilsin" diye koyma zahmetinde bulunmayacağını düşünüyorum...
Boyle Yüce bir Yaradanın 'Seni mi daha çok seviyor Beni mi" diye aşıklara acımasızca bir kader oyunu oynamayacak kadar Özel olduğuna inanmak istiyorum...
Öyle ise Leylâ'dan geçmeyi değil belki onunla Kendi huzuruna geçmeyi düşünce kılıyordur...
"Gönlü boş geçmiş yalnız Kendi aşkına kalbini açmış bir kula o benzersiz Aşk'ının lezzetini bir önceki sahnede yaşatıp bak burda daha güzeli var' demek mi istiyor bilemem...
Lâkin kendisine yürürken Leylâ'yı da yanında götürmenin bir mahsur teşkil edeceğini düşünmüyorum...
O bilir çünkü kimin yerinin nerede olduğunu...
"Leylâ'dan geçmeden Mevlâ'ya varılır mi ?"
Peki....
"Leylâ ile yine O'na varılamaz mı ? "