Güzel bir haberle bitirmiştik yazımızın ilk bölümünü. Hayat ışığımızı saklandığı yerden çıkarmak ve onunla barışmak için geç kalmadığımızı artık biliyoruz. Küstürdüğümüz bir dostumuzun gönlünü almak bizim için ne kadar zorsa hayat ışığımız ile barışmak da o kadar zor gelir bizlere. Oysa içten bir özür de yeterli olabilir dostlukları sürdürmeye. Ama önemli olan o ilk adımı atmaktır. İçimize dönüp ışığımız ile bağlantı kurma egzersizleri ile o ilk adımı atabiliriz. İlk egzersizimiz gülümsemek. Evet, yanlış okumadınız durup dururken gülümsemek. Ayna karşısına geçiniz ve kendinize içten bir şekilde gülümseyiniz. Gülümsemenin fiziksel anlamda kimyamızda yaptığı olumlu değişiklikler sizin ruh halinize de yansıyacaktır. Bu egzersizi gün içinde de tekrarlamalı ve ilerleyen günlerde de devam etmelisiniz. Bir diğer konu da; karşılıksız küçük iyilikler yapmaya başlamaktır. İyilik yapmanın külfet olarak görüldüğü bir çağda siz de bu küçük mucizeyi ihmal etmiş olabilir misiniz? Bir arkadaşımıza yardım etmek, bir yaşlıyı trafikte karşıdan karşıya geçirmek, bir çocuğu mutlu etmek gibi küçük iyilikler içimizdeki ışığı bize bir adım daha yaklaştıracaktır. Çeşitli hobiler de günlük hayatın tortularından arınmakta bize fazlasıyla yardımcı olabilmektedirler. Sevdiğimiz bir müzik eşliğinde resim yapmak, doğaya çıkıp fotoğraf çekmek, çeşitli güzel sanatlar aktiviteleri ile kendimizi geliştirmek ve yeteneğimiz elveriyorsa bunlara katılmak ve daha pek çok etkinlikten kendimize uygun olanlarını seçip gerçekleştirmeye başlamak için hiçbir engelimiz yok. Sonuçta amaç kendimizi ve içselliğimizi beslemek için çaba harcamaktır. Bütün bunların yanında maneviyatımızı da güçlendirmek içimizdeki ışığın bize dönmesi için önemli bir mesaj niteliği taşır. Hangi inançtan olursak olalım maneviyatımızı desteklemez, bir şekilde evrendeki ilahi güç ile işbirliği yapmazsak ilahi bir kimya ile bize kazandırılan ışığımıza da tam olarak ulaşma şansımız olmayabilir. Gülümsemek, iyilik yapmak, kendimizi sanattaki güzellik algısı ile beslemek ve manevi olan ile işbirliği yapmak bize ışığımızı yeniden kazandıracak dört eksendir. Bunları olumlu düşünce ile birleştirip hayatımızda uygulamaya başladığımızda ışığımız ile ne kadar kısa sürede barıştığımızı ve içsel yolculuğumuzu çok daha anlamlı kıldığımızı göreceğiz. Aydınlık günler geçirmenizi dilerim.
10 Mayıs 2011 Salı
IŞIĞINIZ VE SİZ - 1
İçimizdeki ışığı taşımanın ve yansıtmanın pek çok yolu vardır aslında. Ama öncelikli olan o ışığı hissetmek ve varlığına inanmaktır. Hayatın akışı ve yoğunluğu içinde bu eşsiz nimeti unutup nefes nefese bir şeyleri yakalamaya çalışır gibi yaşarız. Ama o ordadır ve sizin onu fark etmenizi bekliyordur. Bu koşturmacalar arasında ışığını fark etmeyenler nefes alacak, gülümsemelerini sağlayacak mutluluk arayışlarına girerler. Yoga dersleri, nlp kursları, yaşam koçları bu liste böyle uzar gider. Arayışlar bir türlü son bulmaz, genellikle de kısa tatminlerden oluşur, ışığınızı fark etmeyi ertelemekten başka işe de yaramazlar genelde. Hep bir şeylerin eksikliğini duyarsınız, hep aklınızda soru işaretleri vardır. Neden mutlu değilim? Neden yeterince kazanamıyorum? Neden hiç dostum yok? Neden hayatımda beni mutlu edecek bir aile kuramıyorum? Neden başka insanlara istekleri neredeyse sunulurken ben çok daha fazla çabalamak zorunda kalıyorum? Nedenler ve acabalar hayatınızı işgal etmeye başlamıştır artık. Terapist adresleri, medyum telefonları yavaş yavaş fihristinizi doldurmaya başlar. Arayışlar yön değiştirdikçe siz de yönünüzü bulamamaya başlarsınız. Nerede hata yaptım? Bu soru aklınızda yer etmeye başlarken hatalarınızı kendinize bile itiraf etmekten korkarsınız. Size gülümseyerek el uzatan bir dostu hayatınızın arkasında bırakmakla, iş yaşamında başarılı olma hırslarınızı törpüleyemediğinizden iş arkadaşlarınızı dost değil rakip olarak görmekle, size anlayışla ve sevgiyle bağlı olan eşinizi her yönden eleştirmekle, çocuklarınızı sizin koyduğunuz kurallarla yaşamak zorunda kalan robotlar haline getirmekle ve daha pek çok şeyle aslında hatalar zincirini kurgulamışsınızdır hayatınızda. Kendinizi sevmemeye başlarsınız bu noktada. Hatalarınızı bilip de geriye dönecek cesareti bulamadığınızda “hayat sizi sevgisizliğe ve mutsuzluğa doğru yönlendirmektedir” diye düşünürsünüz. Kader dersiniz bazen kaçış için, ya da size göre daha iyi olanı yaptığınızı savunursunuz. Dostlarınız hayatınızdan bir bir uzaklaşmaya başladığınızda sizin kurallarınızın herkesin kuralları olamayacağını ve de hayatın bir akışı olduğunu bu akışta sizin kurallarınızın yalnızca sizin hayatınızı düzenlemek için var olabileceğini anlarsınız, başkalarının değil. Oysa profesyonel olarak hayata adım attığınız ilk gençlik yıllarınızda içinizdeki ışığın gücünü bilseydiniz ne kadar farklı olurdu değil mi? Sabah uyandığınızda aynaya gülümseyerek bakan gözlerinizdeki ışığınız ile birlikte evden çıkmak, günlük yaşantınızı nasıl da motive ederdi… Peki güzel bir haber vereyim o zaman henüz hiçbir şey için geç kalmış değilsiniz. Işığınızı bulmak ve keşfetmek için hiçbir zaman geç değildir, çünkü gerilerde kalmış olsa da o hala sizinle. Peki onu tekrar içimizden çağırmanın yolları neler ? Küstürdüğümüz ışığımızla nasıl barışabiliriz? İkinci yazıda bunlara cevap arayacağız. Sevgiyle kalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)