26 Haziran 2011 Pazar

YOLUN SONUNDA….

Telaşlar içerisinde yaşıyoruz hayatımızı.  Planlarımız, beklentilerimiz, kaygılarımız, mesajlarımız, duruşumuz hep daha bir “ben” yaratmak için. Daha başarılı, daha sevilen, daha ünlü, daha zengin, daha daha daha…. Hep daha fazlasını isteyerek varoluşumuzu sürdürmeye çalışıyoruz. Bize sunulan hayat ne denli sosyo-kültürel ve ekonomik donanımlıysa beklentilerimiz o denli artıyor. Onlara ulaşmak için karakter, tarz, duruş yaratıyor ve kendimizi kalıplarla yaşamaya hapsediyoruz. Bir metropoldeki çağdaş niteliklere sahip bir kadın ile güzelim Ege’mizin cennetten kopmuş bir köyünde tarım ile uğraşan kadının beklentileri aynı mı acaba ? Ve daha da önemlisi hangisi daha mutlu ? Sebzelerinin mevsiminde ürün vermesini, zeytinlerinden çıkan sızma zeytinyağının kıvamında olmasını bekleyen kadın mı ? Yoksa şehir hayatı içinde kariyerini, akademik duruşunu, maddi hedeflerini sürekli yükseltmeye çalışan kadın mı ? Yürüyoruz… Olmadı koşuyoruz…. Yetmiyor taşıtlar kullanıyoruz… Okuyoruz, yazıyoruz yetmiyor teknolojik imkanları sonuna kadar kullanmaya çalışıyoruz. Biz ne yapıyoruz ? Bütün bunların arasında gülmeyi, dostluğu,  bir fincan kahve ile birlikte sıcak bir sohbeti,  lüks sitelerde oturduğumuz evlerin bahçelerinde çıplak ayakla gezmeyi, içinde bulunduğumuz ‘an’ın tadını çıkartmayı, bir an olsun dinlenip ara verdiğimizde o anda olmak yerine  aklımızda olan düşüncelerden (yatırımlar, ödemeler, gelecek için planlar, kaygılar) kurtulmayı,  dakikaları hesaplayarak her şeyin hemen olması isteğimizden bizi yıpratan “daha çabuk olmalıyım “ komutundan çıkmayı becerebiliyor muyuz ? Belki çok az bir yüzdemiz…  Geri kalan kısmımız ise maalesef,,,
                Oysa yolun sonu o kadar uzak değil… Bir gün hayatın son noktasına geldiğimizde anlıyoruz ne çok  ‘an’ı kaçırdığımızı… Ne çok gereksiz kaygıyla hayatımızı harcadığımızı… Yapmadığımız, yapamadığımız ne çok şey olduğunu… Geriye dönüp baktığımızda anlıyoruz… Bir şansımız daha olsa neler yapabilirdik neler diye düşünüyoruz son bir hamle ile o şansı istiyoruz hayatımızı yeniden kazanabilmeyi… Olmuyor, olamıyor…. Yolun sonuna geldiğimizi anlıyoruz…. Ben magazin dergilerinde en çok 30 yaşına gelmeden yapılması gereken 30 şey, 50 yaşına gelmeden görülmesi gereken 50 yer gibi konuların işlenmesine gülerdim. Artık gülmüyorum… Evet o ana gelmeden yapılması gereken çok şey var , varmış artık biliyorum. Artık kaygı duymuyorum, korku duymuyorum, sevdiklerime hak ettikleri değeri verip kötü niyetlilerin kaygılarımı tetiklemesine de müsaade etmiyorum. Artık hiçbir şeyden korkmuyorum. Hiçbir duruş kaygısı taşımıyorum, ben olmaktan da vazgeçmiyorum, ‘ben’ olarak yaşadığım her ‘an’dan her zamanki gibi  en güzel tadı bulup çıkarmaya çalışıyorum. Hayata ara verdiğim anlarda ihmal ettiğim sevdiklerimin gönüllerini alıyor, sevdiklerime sevgimi ve takdirimi tam da zamanında söylemeye gayret ediyor, gereksiz detaylarla aklımı ve kalbimi yormuyorum, her gün bir iyilik yapıyorum, kuşların ötüşünü bile zevkle dinlemeyi kaçırmıyorum. Çünkü yolun sonu o kadar uzak değil ben bunu artık biliyorum…